Cem Dizdar - Fanatik
İkinci devresi karşılıklı hücumlarla dengede geçen bir maç izledik! En azından ligdeki maça göre hareketli ve belirsizliği yüksek bir karşılaşmaya şahit olurken nihayet Jose Mourinho oyuna "antrenman yapmamış" olduğunu dile getirdiği "photoshop"lu Allan Saint-Maximin'e gönderdi! Böylece takıma ne denli hakim olduğunu gösteren bir hamle daha yapmış oldu! Ancak maç sonuna doğru futbolun "ülke normalleri" devreye girdi. İtiş kakış, bağırış çağırış, küfür kıyamet? Öğrendik ki, bizim futbolumuz aslında münakaşamızın gücü kadar kıymetli. Öğrendik ki, bu oyunun yerli ya da yabancı "hakem kararı"yla sanıldığı kadar ilgisi yok. Ve demek ki, futbol Acun Ilıcalı'nın sandığı gibi bir oyun değilmiş. Yoksa "ivmelendiği"ni sandığı takımı düzenli oynayan bir takım karşısında bu denli sıradan görünmezdi, değil mi?
Bülent Timurlenk - Sabah
Osimhen'in nefis golü ve penaltının öncesinde de sonrasında bulduğu pozisyonlarla G.Saray, ilk 45 dakikada 5 gol de atabilirdi. Sara kendine gelmiş, Lemina sertlik getirmiş, Davinson geride kuş uçurtmuyor, Eren hatasız oynuyordu. Devreye 2-1 girebilmek Mourinho'nun takımı için piyango gibiydi ama soyunma odasından da aynı dağınıklıkla geldiler. Lemina'nın sakatlığı sonrasında bile orta sahayı alamadıkları oyunda Galatasaray farkı 2, 3'e çıkarmamak için adeta kendi içinde yarıştı. Barış, Lucas ve Sara'nın kaçırdığı pozisyon sayısı bir elin parmaklarından fazla? Olayları başlatan - Net izlemeden yorum yapılmaz- sorumlu kim? Kimse camialarına hesap versinler. Okan Buruk aylardır süren psikolojik harpte Mourinho'yu bir kez daha imha etti. Yarı finale çıkmak, kazanan taraf için domino etkisi yaratacak gibiydi? Öyle de olacak gibi duruyor...
Uğur Meleke - Hürriyet
Bu sonuçla beraber Mourinho'nun Türkiye bilançosu şöyle: Galatasaray'la üç kez oynadı, hiç kazanamadı. Beşiktaş'a yenildi. Samsun'la iki kez oynadı ve yenemedi. Eyüp'ü yenemedi. Lille'i, Twente'yi, Manchester'ı, Alkmaar'ı, Bilbao'yu, Lyon'u yenemedi. Rangers'ı eleyemedi. Evet, 200'lerde-2010'larda Porto'nun, Chelsea'nin, Real'in, Inter'in başında "the special one (özel biri)" vardı. Ancak Fenerbahçe'nin kulübesindeki "the outdated one (modası geçmiş biri)" sanki.
Gürcan Bilgiç - Sabah
Maçın taktik analizini çok tartışırız. Barış Alper'in şutu direkten dönmese başka şeyler konuşacaktık, Davinson gol çizgisi üzerinden topu çıkarmasa başka şey? Ama süreç, Mourinho'nun ikinci kez Okan Buruk'u ipten almasıyla sonuçlandı. İlk Kadıköy yenilgisinde şampiyonlar Ligi'nden elenmiş rakibine hayat öpücüğü verdi, şimdi derbi yenilgisiyle gelip tartışıldığı dönemde? Sistemi rakibe pozisyon vermemek üzerine kurulmuş, ilk yarıda iki gol dışında üç net kaçanı var Galatasaray'ın. Durumu değiştiren bir gol mü? Ya da devreye başlarken yapacağın hamle "böyle devam edin" mi? Mourinho bu galibiyeti Fenerbahçe taraftarına borçluydu. Şimdi bu kırılgan taraftarın önüne puan farkını üçe indirmek için çıkacak. Böyle bir kadro ancak bu kadar kötü yönetilip, yönlendirebilir. Tam "özel biri"ne göre bir durum.