Eyüpspor Teknik Direktörü Arda Turan açıklamalarda bulundu. Pep Guardiola, Jürgen Klopp ve Mikel Arteta'yı futbolun dahileri olarak tanımlayan Turan, "Bir teknik direktör olarak böyle bir hayat yaşayacağımı düşünmezdim. Çalışmak istiyorsanız 24 saat çalışabilirsiniz. Sürekli düşünüyorsunuz. 11 oyuncunuz, 11 rakibiniz, 5 değişiklik hakkınız var. Detaylara girersem 24 saat bile yeterli değil.
Guardiola, Klopp, Arteta... Onlar futbolun dahileri. Onları takip etmeye, oynanan tüm farklı sistemleri görmeye çalışıyorum ama bir tarafta da Barcelona'da beraber çalıştığım teknik direktörüm Luis Enrique var.
Enrique'nin PSG'de Mbappe veya Messi ya da diğer tüm oyuncularla başardıklarından ziyade İspanya Milli Takımı ile başardıklarına bakıyorum. EURO 2020'de yarı final oynamışlardı ve İtalya'ya mağlup olmuşlardı ama harika bir maçtı. Hücumda, Luis Enrique benim idolüm ve onu seviyorum." dedi.
"Kendimi süper kahraman gibi hissettim"
Galatasaray kariyerini ve sarı-kırmızılı formayı ilk giydiği an yaşadığı heyecanı anlatan Arda Turan, "Kendimi bir süper kahraman gibi hissetmiştim. İlk oynadığım maç Şampiyonlar Ligi eleme maçıydı. Başkan bize ekonomik krizde olduğumuzu ve maçı kazanırsak paramızı alacağımızı söylemişti. Kazanamazsak paramızı 5 ay sonra alacaktık. 5-2 kazandık ve 2 gol, 2 asist ile oynadım. Taraftarlar adımı haykırdı. Bu yüzden kendimi süper kahraman gibi hissettim.
Ali Sami Yen Stadyumu'nu çok severdim. Eski stadyumun son prensi, son kaptanıydım. Küçük bir yerdi ama diğer takımlar için cehennem gibiydi. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'nde Manchester United'ı 3-3 ve 0-0'lık skorla elediğinde ilk kez mutluluktan ağladım. Altı yaşındaydım ve İngiltere'deki maçı televizyondan izliyordum. Peter Schmeichel gol yemeyeceğini söylemişti ama o maç üç gol yedi. Manchester United'a saygı duyuyorum, büyük bir kulüp ama Şampiyonlar Ligi'nde oynayabilmek için Manchester United'ı Avrupa'dan elemek büyük bir olaydı." ifadelerini kullandı.
Atletico Madrid'e transfer sürecine de değinen genç çalıştırıcı, "Bir sonraki seviyede adım atmak istedim. 20 yaşındayken gitme şansım vardı ama Galatasaray'da kalmayı tercih ettim. 24 yaşıma geldiğimde sakatlanmıştım ve biraz zayıflamıştım. Bu kötü bir durumdu ama en güçlü halimde olmamam ayrılma sebeplerimden de biri olmuştu. Ayrıca transfer olurken Galatasaray'a iyi bir bonservis ücreti kazandırmıştım." dedi.
"Belki süreç daha zor olurdu"
Madrid'e alışma sürecini aktaran Arda Turan, "İlk altı ayım yeni bir yerde İspanyolca bilmeden geçti. O zaman Atletico Madrid Teknik Direktörü Gregorio Manzano'ydu. Bana yardımcı oldu. Sakin, sempatik bir adamdı. İyi oynuyorduk, çok gol atıyorduk ancak kalemizde çok fazla gol görüyorduk.
Sonra göreve Diego Simeone geldi. Eğer önce Manzano'yla değil Simeone ile çalışsaydım belki süreç daha zor olurdu çünkü kolay bir karakter değilim.
2012'de Avrupa Ligi'ni kazanabileceğimizi her zaman hissetmiştim. Grup aşamasında Celtic ile oynadık ve iyi oynadım. Sonra Aralık 2011'de takımın başına Simeone geldi. Takımın zihniyetini anında değiştirdi. Her gün bize savaşmamızı, savaşmamızı, savaşmamızı söylerdi. Hepimize şöyle derdi, 'Siz Messi değilsiniz, bu yüzden savaşmalı, çalışmalı ve sizden daha iyi olan oyuncuların seviyesine yaklaşmalısınız. Kalbinizle ve kafanızla oynayın. Birlikte bir aileyiz. Kendinizi düşünmeyin, takımı düşünün.' Simeone yönetiminde çok çalıştık, 4-4-2 ve 4-5-1'i denedik. Bize her şeyimizi verirsek her maçı kazanma şansımız olduğunu söylerdi. Çok şey öğreniyordum ve Simeone'ye saygı duyduğum gibi ben de onun saygısını kazandığımı hissettim." ifadelerinde bulundu.
"Harika bir takım ruhumuz vardı."
Atletico Madrid'deki takım ruhu ve yaşadıkları LaLiga şampiyonluğu hakkında konuşan Arda Turan, "Atletico'da rakibinizin kim olduğunun bir önemi yoktu, takım olarak oynuyorduk. Dürüst olmak gerekirse yedek kaldığım zaman sahadaki arkadaşımı destekliyordum. 2012'de Avrupa Ligi'ni kazandık ve kimsenin yenemeyeceği bir takım olduğumuzu hissettim. Her şeyi birlikte yaptık. Kendi evlerimizde parti yapardık, başkalarına ihtiyacımız yoktu. Harika bir takım ruhumuz vardı. Vatikan'da Papa'yı görmeye giderdik ve ben de giderdim. Katolik olmasam da dua ettiğimde herkes bana saygı duyardı.
Şampiyon olmak için sadece beraberliğe ihtiyacımız vardı ancak Simeone bize, "Oraya kazanmak için gidiyoruz" dedi. 23. dakikada oyuna devam edemedim, sakatlanmıştım. Soyunma odasında ağladım. Üzgün ve gergindim, takımı izlemek de istemiyordum. Barcelona'nın evinde ne kadar güçlü olduğunu biliyordum. Malzemeci 'Gol!' diye bağırdı. Godin atmıştı, dışarı çıktım. Şampiyonduk.
Hala tüm bu adamlarla iletişim halindeyim. Mayıs ayında İstanbul'da beni görmeye gelecekler. Hepsini özlüyorum. Gabi, Tiago, David Villa, Courtois, Koke. Liderlerle doluyduk. Takımım için savaşırdım, cesur oyunculardan oluşan bir takımda oynadım." dedi.
"Her hafta kazanmamız gerekiyordu"
Real Madrid ve Barcelona ile yaşadıkları mücadeleye değinen Arda Turan, "Leicester City'nin kazandığı Premier Lig şampiyonluğuna saygı duyuyorum ama dürüst olmak gerekirse Atletico'nun başarısının daha önemli olduğunu düşünüyorum. Real Madrid'de Ronaldo, Bale, Benzema vardı. Barcelona'da Messi, Neymar, Suarez vardı. Tarihin en büyük iki takımıydılar. Her hafta kazanmamız gerekiyordu çünkü onlar her hafta kazanıyorlardı. Elbette Barcelona ve Real Madrid'e yenilemezdik. Barcelona ile iki kez berabere kaldık. Real Madrid'i ise deplasmanda 1-0 yendik." açıklamasında bulundu.
"Hayatımda bir şeyler eksik kalacaktı"
Atletico Madrid ile yaşadığı başarıların ardından Barcelona'ya transfer sürecini aktaran 38 yaşındaki teknik adam, "Tiki-taka ve pas oyununa aşıktım. Luis Enrique ve Pep Guardiola artık bunun geliştirilmiş bir versiyonunu oynuyor. Barcelona yıldız oyuncuları Messi, Dani Alves, Xavi, Iniesta, Pique, Busquets ile üçlü zafer kazanmıştı. Luis Enrique teknik direktördü. Onlarla sözleşme imzalamasaydım hayatımda bir şeyler eksik kalacaktı.
Barcelona'nın transfer yasağından dolayı forma giyemediğim altı ay çok sinir bozucuydu. Messi'yi oynarken görmek hayatımın en iyi şeylerinden biri olmasına rağmen Cristiano Ronaldo'ya da çok saygı duyuyorum. Messi ile oyunun her dakikasını kontrol edebilirsiniz. Pas vermek isterse bunu herkesten daha iyi yapabilir. Pres yapmak isterse aynı şey ya da kafa vuruşu, aynı şey. Penaltılar, serbest vuruşlar veya defansın arkasına çekilmek isterse bunu herkesten daha iyi yapabilir. Kalede oynasaydı muhtemelen en iyisi olurdu. Onunla oynamaya başladım ve Barcelona'daki ikinci sezonumda 54 gol attı. Ben 30 maçta 13 gol attım.
Benim görevim ona topu mümkün olduğunca kaleye yakın, en tehlikeli olduğu pozisyonda vermekti. Neymar ve Suarez'in arkasında kötü oynamak imkansızdı. Neymar ve Suarez çok fazla geri koşmadığında Barcelona daha az etkiliydi. Iniesta'nın ayrılığı Barcelona için büyük bir kayıptı." dedi.
"Türkiye'deki futbol tarzını ve zihniyetini değiştirmek istiyorum"
Diego Simeone, Luis Enrique, Fatih Terim ve Guus Hiddink ile çalışmanın antrenörlüğüne etkisini anlatan Arda Turan, "Futbolun defansif yönünü Simeone'den öğrendim. Hücum bakış açısını ise Luis Enrique'den öğrendim. Fatih Terim'i de hücum fikirleri için ve Guus Hiddink'i oyuncularıyla iyi iletişimi olduğu için anmalıyım. Ben gencim ve sahadaki tüm sorunları çözmeyi öğrenmem gerekiyor.
Oyuncularıma karşı çok dürüstüm, yalan söylemem. Bana ihtiyaçları olduğunda her zaman yanlarındayım. En iyi futbolcu olmayı hayal ettiklerini biliyorum, bu yüzden bunu olumlu bir şekilde nasıl yapacaklarını onlara göstermeliyim. Güvenli ve mutlu bir oyun alanı yaratmalıyım. Türkiye'deki futbol tarzını ve zihniyetini değiştirmek istiyorum. Bunu yapacağım. Bir gün bir Türk takımının Avrupa Kupası kazanacağına inanıyorum." ifadelerini kullandı.
Teknik adamlık kariyerindeki hayalleri ve Eyüpspor'daki başarılarından bahseden Turan, "Gelecekte oynadığım kulüplerde de antrenörlük yapmak istiyorum. Avrupa'da çalışma hayalim var ve Eyüpspor ile son iki yılda başardıklarımız futbol dünyasının dikkatini çekti.
Biz küçük bir kulübüz, ilk kez en üst ligde mücadele ediyoruz. Buna rağmen ligde beşinci sıradayız ve birçok istatistik kategorisinde en iyi takımlar arasında yer alıyoruz. Burada bir futbol kültürü oluşturmaya çalışıyoruz. Dünya futbolunu yakından takip ediyorum. Oyun çok hızlı bir şekilde gelişiyor ve bu tempoya ayak uydurmak çok önemli. Bu yüzden kendimi geliştirmeye çalışıyorum ancak oyunun hala sokaklarda oynadığımız oyun olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Eğer bu hissi kaybedersek, oynamanın keyfini de kaybederiz. Türkiye'de zaman sahanın dışında olan şeyler hakkında çok fazla kavga ederek geçiyor. Sahada olanlara konsantre olmaya geri dönmemiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.