Aşağıda belirtilen seçenekler aracılığıyla veya istediğiniz zaman çerez politikası sayfamızdan seçimlerinizi yönetebilirsiniz. Yaptığınız seçimler, bu tarayıcı için geçerli olacaktır.
Zorunlu Çerezler
İşlevsellik İçin Gerekli Olan Çerezler
Performans ve Analiz İçin Gerekli Olan Çerezler
Hedefleme ve Reklam Çerezleri

'Dikkat et Tarık gibi olursun'

-
Fenerbahçe'ye yaptığı tartışmalı transferle Türkiye'nin uzun süre gündemi olan Tarık Daşgün, Socrates'e bilinmeyenleri anlattı.

90'lı yılların ortasında Türkiye onu konuşuyordu. Gençlerbirliği'nden Fenerbahçe'ye transferi manşetleri süslüyordu. Ama o, büyük umutlarla geldiği İstanbul'da tutunamadı. Nerede hata yapmıştı? O dönem neler yaşanmıştı? Tarık Daşgün, Şubat sayısında Socrates'e konuştu...

Öncelikle meşhur kaçırılma mevzusunu soralım. Bu olay veya ödenen bonservis bedeli sizde bir baskı veya stres yarattı mı?

Rahmetli Şadan Abi'nin (Kalkavan) Ada'daki evine gittik. 1 Haziran'a kadar orada kimseyle görüşmeden bekledim. Her gün, her an spor haberleri dışındaki bültenlerde bile kendi haberlerimi izlemekten, "Bugün de bulunamadı" demelerinden, belki de evet, bende de stres başlamış olabilir. Bu kez, "Sahaya çıktığımda ne yaparım, nasıl başarılı olurum?" diye düşünmeye başladım. Bir an önce ayın 1'i gelsin ve oradan gideyim istedim. Çünkü çok sıkılmıştım.

Sezon sizin için nasıl başlamıştı?

Transferin başladığı gün milli takımın ABD kampına katıldım. Bitiminde izin kullanmadan Fenerbahçe'nin Brezilya kampına katıldım. O aralarda hiç dinlenemedim. Pubis sakatlığına yakalandım. Yine de tahminimce 28 maç oynadım. Ama hepsinde de tam performans gösteremedim.

Parreira ile şampiyonluk yaşadınız. Lazaroni gelince mi başladı asıl sorunlar?

Benim açımdan sorun, Okocha'nın transferiydi. Başka hiçbir şey değil. Çünkü yanlışlarımı kabul edip düzeltmeye başlamıştım. Ailemi de getirdim İstanbul'a. Sezona çok iyi başlayacaktım. Belki iki sezon öncesine kadar oynuyor olabilirdim bile. Ama Okocha'nın gelmesi benim adıma her şeyi mahvetti. Çünkü adam da oynuyordu! Hem de benim yerimde oynuyordu. Hocanın tercih etmesine de hiçbir şey diyemem, çünkü adam hem dış transfer, hem iyi oyuncu, hem takıma katkı yapıyor... Ben ikinci plana atıldım. Futbol işte, yapacak bir şey yok.

Fenerbahçe'den ayrılırken Otto Bariç vardı. Onunla aranız nasıldı?

Vallahi hiç konuşmak istemediğim bir dönem. Minik takımdan futbolu bıraktığım ana kadar çalıştığım her hocaya büyük saygı duyuyorum ama bu adamın Fenerbahçe'nin başına antrenör olarak getirilmesine inanamıyorum. Antrenör bu kadar ucuz, bu kadar basit olamaz. Beni soğutan da odur.

Kamp bitti, sezon başlayacak, bana "Seni oynatmayacağım" dedi. Bir oyuncuya bu denir mi? Hiçbir şey söylemese daha iyiydi. Ondan sonra gitme planlarım başlamıştı. Emin olun kulüpteki eşyalar giderdi, ben gitmezdim. Oynardım veya oynamazdım. 10 yıl daha dururdum, kimse de beni oradan gönderemezdi. Bariç'i de beklerdim, Okocha'nın gitmesini de... Ama sabrım kalmamıştı. "Hayatımı oturarak mı geçireceğim" diye düşünmeye başladım. Maç oynanıyor, ben oturuyorum. Türkiye'deki her stadın kulübesinde oturdum. Sıkılmıştım. Oynamak istiyordum. Kocaelispor denk geldi. İyi takımdı. Ama küme düşen takım da olsa ben gidip oynayacaktım zaten. Bir tek kiralık gitmek istiyordum ama takas yapılınca dönüşü olmadı tabii.

Fenerbahçe'ye, hatta İstanbul'a gelen genç oyunculara hep "Dikkat et, Tarık gibi olursun" dendi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Tarık ne yapmış? Gezmişliğim vardır. Ama emin olun normal bir insandan daha azdır. Benim tek problemim uyku sorunudur. Şimdi de çok geç yatıyorum, ilkokulda da geç yatıyordum. Bunu inkâr etmiyorum. Gerçekten de erken uyusam belki daha kuvvetli olacaktım. Ama benim geç yatıyor olmam, sabahlara kadar gezdiğim anlamına gelmez ki!

Fenerbahçe muhabirleri ile aranız nasıldı? Onların abartması var mıydı?

İyi olanları ile çok iyiydi. O zamanlar basının genişlediği dönemlerdi. Bir idmana 60 tane kamera gelirdi. Bir gün Dereağzı'nda antrenman bitti. Gençlerden birkaçını aldım, kendime orta yaptırıyorum. 15-20 dakika ekstra çalıştım. Kimse de kalmamış, herkes gitmiş. En son bir tane orta geldi, ben de voleyi vurdum. Ondan sonra çimlere uzandım. Çocuklara da "Tamam gidin" dedim. Tempo yapmışım, yorulmuşum. Yanıma da o ara iki üç tane martı gelmiş. Ertesi günkü habere bakın: "Gece sabaha kadar uyuyamayan, alemlerde koşturan Tarık antrenmanda bayıldı."

Harbiden de baygın gibi yatıyorum. Altında ne bir isim, ne bir imza... Ben şimdi kime ne diyeyim? Gazeteye telefon açtık, o diyor "Benim haberim yok" öbürü diyor "Ben bilmiyorum." Ne diyeceksin adamlara? Onlar da bize "Bu gazeteler, bu sayfalar neyle dolacak?" diyordu zaten.

Belki de en büyük şanssızlığınız medyanın genişlemeye başlaması olabilir mi? Sonuçta Anadolu'dan gelip bekleneni veremeyen tek futbolcu siz değildiniz...

Adam geliyordu, yumurta kırarken çekiyordu. Bir gün bana yağ pas içinde tulum getirdiler. Eee? "Giy" diyor, giyiyoruz. Yapıyoruz dediğini de... Kaputu kaldırıyor, poz veriyoruz: "Ben Fener'in işçisiyim."

Bu nedir ya? Yüzümüze gözümüze yağ, elimize bir anahtar. "Bu tutar" diyor. İyi, tutacaksa yapalım. Bir gün televizyon izliyorum. Bir baktım, bizim Aygün (Taşkıran). Belden yukarısı çıplak, ağacın birine maymun gibi asılmış. Elinde de bir tane elma; "Al Jane, elma ye!" diyor. O da nişanlısı... Neymiş, Manisa Tarzanı! Hemen telefon açtım, "Oğlum sen ne yaptın!" dedim. O da bana şunu söyledi: "Bana 'Bunu yapmazsak kadroya almazlar seni, bu haber seni kadroya aldırır' dediler."

Neler yaptırdılar! Gerçekten de yapıyorsun. Yapmak zorunda hissediyorsun. Alpay'a havuzda takla attırdılar. Herkesi 'maymun' etmişlerdi. Emin olun ben de oldum. Yaşadık yani. Artık futbolcuya "Size yakışmaz" diyorlar. Gerçekten de yakışmaz. Milletvekili şimdi Hakan Şükür. Neler yaptı, ne fıkralar anlattı.